Interrail rotası 2; Nice, Marsilya, Barcelona

3 haftalık interrail gezime kaldığım yerden devam ediyorum. Bugün günlerden 09 temmuz 2017. Sabah 6 buçuk gibi Genova’dan ayrıldım. Sabahtan beri Nice de nasıl denize girerim diye düşünürken( çünkü telefon ve biraz parayı birine bırakıp birine güvenmek! ) Nice treninde iki Türk genci Emre ve Eray tanışıyorum. İşte gezinin güzelliklerinden biri nerede ne zaman ihtiyacınıza ve kafanıza göre biri yada birileriyle tanışacağınız pek belli olmuyor. Onlarında Nice gitme ve orada iki gece kalma planlarını öğrendikten sonra tamam dedim birlikte takılıyoruz! Emre 20 yaşındaydı kardeşim olsa bu kadar sevmezdim sanırım. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü de hatırlamıyorum. Birlikte denize girdik .Şansımıza hava kapalı idi. Ama bu yinede Nice’in güzelliklerini çıkarmamıza engel olmadı. Ben Nice’ yi çok sevdim bilmem orayı güzel kılan kahve eşliğinde Türkçe yapılan sohbetler mi, havası mı.. ama güzeldi yaklaşık 6 saat harcadım orada. Çantamı Emrelerin kalacağı hostele bıraktım böylelikle emanetçi parasından kurtuldum. Sonra bir arap marketi bularak biraz nutella biraz da bazlama aldık ve gidip sahile kurulduk afiyetle yedik. Hayatımda geçirdiğim güzel günlerden biriydi Nice sahilde yalnız kitabını okuyan bir Ingiliz kadınla tanıştım… Insanlar görüntülerin arkasında ne hikayeler taşıyor bir bilseniz . İste yalnız yolculuk yapmak size farklı bakış açılarını kazandırması belki bu yüzdendir. Yeni ülkeler kadar yeni insanlarda tanıyorsunuz çünkü. Nice için 6 saat yeterli miydi bana göre kafi idi fakat kalınsa tabi ki kalınır ..Ve unutmadan Nice oldukça pahallı bir şehir. Özellikle sigara, biz bir Mallboro paketine 10 euro verdik. Resturantlara hiç girmedik bile .

DSC_0439

DSC_0440

DSC_0458

DSC_0466

DSC_0475
Emre ve Eray
DSC_0516
Marc De CAfe

Şimdi Marsilya trenine yetişmeliydim ! O anlarda hiç farkında değildim ama yakında büyük bir tutku ile aşık olacaktım bu şehire.
Tren yolculuğum 2 h 47 dakika sürdü. Ne oldu ki bu tren yolcuğunda oldukça keyifliydi tabi rezervasyonsuz seyahat ettiğim için önüme gelen koltuğa oturuyorum. Önce oturduğum koltukta bazı serseri tipler beni rahatsız ettiği için başka bir vagona geçtim ve kitap okuyan 50 nin üstünde diye düşündüğüm esmer bir adamın yanına oturdum. Daha sonra öğrendim ki 63 yaşındaymış ve adı arapçada Hanni, mutluluk anlamına geliyormuş. Babası Mısır’dan göç edip fransız olan annesi ile evlenmiş ve Hanni’nin büyük babası aslında arap türklerindenmiş. Benim Türkiye’li olduğumu duyunca iyice hoşuna gitti. Yalnız yaşıyormuş ve kızı Fiji’ de yaşayan bir kemancıymış. Ona ne iş yaptığını sorduğumda Viyolonsel ustası olduğunu Nice orkestrasında çaldığını fakat 5 yıl önce geçirdiği trafik kazası ile bu işi bıraktığını söyledi. Nedenini pek anlamamıştım her şey normal gözüyordu derken bana sağ elini gösterdiğinde anladım. Kaza esnasında eli sıkışmış ve ezilmişti. Avuç içleri ikiye katlanmış gibiydi. O an büyük bir hüzün oturdu içimde. Neden dedim ayağı değil de eli! İşini yapabildiği tek varlığı kazayla birlikte yok olmuştu .. ve hayat devam ediyordu … Hanni arada yaptığı gibi Frejus’ta inip bir saatlik yürüyüşün ardından favori resturantında yemek yiyip evine gidecekti …

MARSILYA ( Kalp kalp kalp )
18. 04′ te Marsilya’ ya ulaştım. Tren istasyonu sanki dağın başına kurulmuş alabildiğine yüksek ve inanılmaz manzarasıyla beni benden aldı. Güneş olabileceği en tatlı renginde parlarken, karşı tepede duran o katedral beni kendine aşık etti… Trendeyken direk hostele gidip yatacağım diye düşünürken o manzaranın sarhoşluğu ile merdivenin başında 1 saat oturup kalmış, ağzı açık manzarayı seyrettim.

DSC_0530.JPG

DSC_0532

DSC_0533

DSC_0536

Bir gizem vardı bu şehirde..sonra içimde bir panik belirdi ben çok yorgundum ve bu inanılmaz güzellikteki şehri sabah erken saatlerde terk edecektim. Bir an önce hostele gidip hızlı duş alıp şehri keşfetmek, belkide sahilinde gün batımını yakalayabilirdim. Hostele gittim hemen tren garının altında Vertigo Centre de geceliği 30 euroya kalacaktım. Hosteli çok beğendim salaş ve temizdi tavsiye ederim. Odama çıktığımda iki dakika sonra 45 yaşlarında olduğunu düşündüğüm fakat sonradan 60 yaşında olduğunu öğrendiğim fransız sekreter Angeletta ile tanıştım ve birlikte şehri keşfetmeye karar verdik. Angeletta tanığım en cool ve hanımefendi kadınlardan biriydi. Yaşı gereği teknolojiye hiç alışamamış. Telefonu olmayan mektup yazan, doğal olarak navigasyon kullanmayıp elindeki büyük haritadan yer bulmaya çalışan ve şehirdeki en iyi resturant ve kaffe nerede, şehirde ne yapılır sorularına cevap veren bir gezi kitabından yer seçmeye çalışan oldukça klasik bir kadındı bayılllllldımm! 5 yıl önce göğüs kanserine yakalanmış ve bunu tek başına aşmış ve hayatı boyunca hiç evlenmemiş güçlü bir kadındı. Kendisine hayran kaldım açıkçası. Bana o elindeki kitaptan bulduğu LA CARAVELLE’yi önerdi önce birşeyler içecektik sonra yemeğe gitmeye karar verdik. Onu haritadan yer ara zahmetinden kurtarıp hemencik Google haritadan yeri buldum …Iyi ki de bulmuşum .Birlikte uzun sahil yürüyüşü ve gün batımının ardından .. o nefis sıcak çöl ikliminin Afrika havası , insanların sıcaklığı, Game of Thones’ da bana Astapor havasını yansıtan gizemli bir şehirdi. Halbuki Parisliler tarafından Fransa olarak kabul edilmeyen, çok fazla göçmeni barındıran ve Fransanın en yüksek suç oranına sahip ve her yeri çöp götüren bir şehir olsa da ben yinede aşık oldum! Nokta! (Belki bana Türkiye’yi hatırlattığı için kimbilir ) Ertesi gün ayrılmak için hazır değilim ama tren biletini ve hostele parasını çoktan ödemiş biri olarak büyük bir para kaybı demekti.
La CARAVELLE ye kesinlikle gidip bir kadeh şarap içmelisiniz !

DSC_0588
https://www.tripadvisor.com/Attraction_Review-g187253-d195834-Reviews-La_Caravelle-Marseille_Bouches_du_Rhone_Provence_Alpes_Cote_d_Azur.html

DSC_0603

Her şey güzeldi… Neden bu kadar çok etkilendim bu şehirden anlayamamışken her şeyin güzelliği başımı döndürüyordu… Bir yaşam enerjisi vardı burada uzun zamanlar İsveç’in soğuk topraklarında, insanlarından alamadığım o güzel enerjiyi yeniden hissetmeye başladım ..Havada tam aşık olunacak havaydı…

DSC_0574

DSC_0568

DSC_0555

DSC_0551

DSC_0578

Neyse ki sabah saatlerinde tren istasyonundan direk Barcelona Sants ‘ a giderim diye düşünürken görevli bana trende yer olmadığını ama aktarmalı gidebileceğimi söyle plan şuydu. Marsilya’dan Monte Pillier 10 euro oradan da Barcelona Sant içinde 30 euro ödeyecektim .Ölede yaptım 9. 53 te başlayan yolculuk 13.34 te Barcelo’ya tamamen aşık bir Burcu olarak inmiştim!
Marsilya’da bana biletleri satan kız sağol olsun bana koridor kenarı vermiş yanıma birileri gelecek derken yolculuk boyunca hiç kimse gelmedi ve rahat bir yolculuk ettim .. Ve kafamı çevirdiğimde tam karşımda tekli koltukta oturan bir yakışıklı yeşil gözleriyle bana bakıyordu ….O anda karnımdan kelebekler uçuşmaya ve kalbim güm güm atmaya başladı ve F..k! bu gezi beni 15 yaşlarıma geri döndürecek derken..İçimdeki o tarifsiz mutluluk ve heyecan içinde kıvranırken…..ben Jeremy ile tanıştım!

Ah Barcelona mı sıcak yoksa yüreğim mi beni yakan… Hostele yürümüyor sanki uçarak gidiyordum .. Nasıl bir duygu ki bir anda vücudunuz bir anda adrenalin dolup, dünyanın en mutlu insanı olabiliyordunuz…Hayatımda uzun zaman sonra geçirdiğim en güzel günlerdi.. Bu gezi bana daha çok şey katmaya başlamıştı… Aşk hikayesi nasıl sonlanır bilinmez ama şuan o duygulara sahip olmak dünyanın en değerli şeyi sanırım… Aşka olan inancın, umudun tazelenmesi… Gezmek insanın başına ne güzel şeyler getirebiliyormuş! Kendimi gerçekten şanslı hissediyorum !

BARCELONA
Hostel LK Barcelona’ ya 2 günlük için 60€ ödedim. 6 kişilik karışık odada kalacaktım. Odaya geldiğimde 4 kişilik ranzanın yanı sıra yanda bir küçük oda vardı. Odaya ilk girdiğimde bu yan odada uyuyan biri olduğunu fark ettim sadece ikimizdik ve birbirimizi görmüyorduk ben sadece onun sallanan ayaklarını görüyordum. Başta anlam veremedim fakat sonra eşyalarımı yerleştirirken fark ettim ki o mastürbasyon yapıyordu bir iki öksürdüm belki geldiğimi fark etmedi diye düşündüm fakat sonradan İsveçli olduğunu öğrendiğim kişi happy end e ulaştıktan sonra bana selam verip odadan çıktı. Odaya geri geldikten sonra elini uzatıp tanışmak istedi o an hızlı karar verip aa pardon elime krem sürdüm diye geçiştirdim 🙂 Sonra direk odadan çıktım ve şehri keşfetmeye Palau Nacional dan başladım .

DSC_0635.JPG

Daha sonra hemen karşında bulunan Plaça d’Espanya 1€ vererek yukarısına asansörle çıktım manzara güzeldi.

DSC_0647.JPG

Isveç’in sessiz sakin hayat tarzına alıştığımı anladım. Barcelona turistten bıkmış Katalanların memleketiydi. Biraz havalı, gururlu insanların şehri…
CAsa Mila ve Casa Batlló yu gördükten sonra ve Berlin kaffede bir kadeh beyaz şarap içtikten sonra oldukça yorgun olduğum için hostele geri döndüm.

DSC_0677

Yarın için biraz enerji toplamalıydım.. Hostele döndüğümde Koreli bir kızla tanıştım üç aydır yalnız seyahat ediyormuş. Başına kötü birşey geldi mi diye sordum kız; ‘Evet dün akşam yan yatakta yatan biri çarşaf altından pornosunu açıp mastürbasyon yapmaya başladı ve bende panikle hemen resepsiyona koştum’dedi. Sanırım tüm sapıklar bu hostele doluşmuş diye düşündüm. Siz en iyisi mi bu hostelde kalmayın.

DSC_0663
Casa Batlló
DSC_0665
Casa Mila

Sabah olduğunda La Sagra Familla’dan başlayıp Park Güelle ardından meşhur Güel Sarayı, Barcelona Katedrali, Santa Maria del Mar Kilisesi, La Rambla Caddesi ve Barceloneta’ yı görecektim.
La Sagra Familla

DSC_0699.JPG

Antoni Gaudi’nin muhteşem bitmeyen kilisesine izdiham eden turist kafilesi arasında eserine duyduğum hayranlıkla yoluma devam ettim. Kalmak oturup eseri dışarıdan izlemek diğer fotoğraf çekmek isteyen turistleri fazlası ile sinirlendiriyor bende usul usul oradan ayrıldım.

Park Güel

DSC_0710

DSC_0715

DSC_0738

Barcelona’da en sevdiğim şeylerden biride hatta en diyebilirim! metro sistemlerin harika işliyor olması. Gitmek istediğiniz her yeri rahatlıkla bulabilirsiniz.O yüzden gereksiz yer tarif etme olayını atlayıp. Metro ile Park Güel’ e yakın bir metro durağında inip epey bir tırmandıktan ara sokaklarından geçtikten sonra parka arka kapısından giriş yaptım park içinde free gezebiliyorsunuz ama içindeki yapıları gezmek isterseniz para ödemek durumundasınız. Parktan direk aşağı sallanarak sahile indim Kristof Kolomb Heykelini görmek için sahil boyunca yürüdüm.

DSC_0747.JPG

Ardından meşhur sokak sanatçıların olduğu La Rambla caddesine girdim. Hiç aklımda yokken ara sokakların birinde Güelle sarayını gördüm.

GUELLE SARAYI

DSC_0767

DSC_0761

DSC_0755

DSC_0754

DSC_0779

Burada günahımı itiraf etmek istiyorum. 🙂 Yapının karşı kaldırımında durmuş 10 € ödenir mi diye muhakeme ederken çıkış bölümündeki güvenlik görevlisinin içeri girdiğini fark ettim .. Giriş bölümünde gişe vardı ve ben çıkış bölümüne yöneldim. En kötü ne olabilir beni girişe yönlendirir diye düşünürken beni hiç kimse fark etmedi ve ben kendimi içeride bedavaya gezerken buldum. Tamam bu biraz rahatsız ediciydi ama heyecanlıydı en azından. Ama sarayı görün ya para ödeyerek yada parasız 🙂

Buradan çıkışta La RAmbla caddesinde gezerken gördüğüm ve operaya ilgimden dolayı kendimi Cafe de L’opera’da buldum kesinlikle gidin sanki zamanın içinde kayboluyorsunuz. Ve çalışanları çok cana yakın.

DSC_0788


Yemeğimi yemiş ve biraz enerji toplamıştım bir kahve iyi gelir diyerek kendimi La Rambla Caddesine atmış önüme çıkan ilk cafeye atmıştım. Yalnız gezmenin en güzel yanı kendiniz için en doğru seçimleri canınız istediğiniz gibi verebiliyorsunuz. Ve kenidi iç sesinizi daha çok dinliyorsunuz.

Daha sonra Barcelona Kilisine gittim .Eski tarihi sokaklarda kaybolmak ve tatlı butik dükkanlarında alışveriş yapma keyfi beni bir anda nasıl mutlu kıldı. Biraz alışverişten sonra elimde yeni aldığım elbise torbası ile şu pozu verdim.

DSC_0821.JPG

Ve Cody Delistaty şu kitap arası sözleri çınladı kulağımda
”Alone, alone she said I am alone . I ache yet for the first time, despite all anguish and the reality problems, I am here. I feel tranquil, whole Adult ”

Yalnız,yalnız dedi ‘Yalnızım canım acıyor Fakat ilk kez tüm ızdırap ve gerçeklik sorunlarına rağmen buradayım. Kendimi huzurlu,sağlıklı ve yetişkin gibi hissediyorum …

Hemen ötesinde bulunan Santa Maria del Mar Kilisesine gidiorum giriş için 3€ verdikten sonra tabi !
Santa Maria del Mar Kilisesi

Gotik tarzında bir kilise. Ben daha çok rönesansçıyım.
Akşama doğru Couch surfin uygulaması olan hangout uygulaması ile buluşmayı kararlaştırdığım Serdar ile buluşuyorum. GRÀCIA mahallesinde turistlerden biraz sıyrılıp lokalleri gözlemleme şansına erişiyorum tabi ki biraz Sangria eşliğinde. 😉

DSC_0825.JPG

Şimdi ılık yaz akşamının tadını çıkarmalıyım sahilde .. Buram buram yaz kokuyor ve ben bu kokuyu çok özlemişim.

Daha çok yazım için buyrun buraya! 🙂

Paris’te görüşmek üzere takipte kalın!
Sevgiler !

Lämna en kommentar

Denna webbplats använder Akismet för att minska skräppost. Lär dig om hur din kommentarsdata bearbetas.